26 Kasım 2013 Salı

BULUTSUZ YAĞMUR

İnsan tanımadan da sevebilir mi?
Sevebiliyormuş meğer
Bakmadan da görebiliyormuş bazen
Fakat bilemiyormuş, neden?
Savrulsa da yolda
Vazgeçemiyormuş yol almaktan
Yağmur damlası ayrılsa da bir buluttan
Buharlaşmadan edemiyormuş tekrar
Diyecekler ki bulut seni hatırlamıyor
Duracak yağmur damlası
Diyecek ki
Bulut bensiz yok oluyor
Bulut da haklı
Nereden bilsin bir kez gördüğü
Yağmurun onu özleyebileceğini
Yağmur olmak neden suç olsun ki
Ya bulut olmak
O da suç değil
Yeter ki yağmurun farkına varabilsin.

Tuğçe AKDEMİR

SANA DİYORUM BEYNİM

Kim sevdi ki seni zaten,
Kim hatırladı?
Gözyaşlarından başka kim nöbet tuttu gözlerinde?
O da olmayacaktı elbet.
Bunu biliyordun
Evet, en kötüsü bunu sen de biliyordun.
Sana diyorum beynim,
Neden uyarmadın kalbimi?

Yine baş başayız beynim
Sen, gözyaşları ve ben
Bilmiyor muydun kaybedeceğini?
Bazılarının sınavı yalnızlıkmış
Bilmiyor muydun yalnızlığa mahkumiyetimizi?
Sana diyorum beynim,
Neden uyarmadın kalbimi?

Tuğçe AKDEMİR
26.11.13

4 Kasım 2013 Pazartesi

HİÇ

          HİÇ

Hiçlik bir dünyada,
Birer hiçiz biz de.
Hiç doğmamış gibi,
Hiç olmamış gibi.
Hiç yer kaplamaz bedenimiz
Her yer hiçlikle kaplı
Boş umutlar, boş hayaller
Bir hiç uğruna tükenen ömürler
Hiç düşündün mü hayatın manasını?
Belki hiç aklına bile gelmemiştir.
Hiç kalbinle baktın mı yaşama,
Hiç gözlerinle konuştun mu başkalarına?
Umut, hayal, gözyaşı başka ne var dünyada?
Gözlerinden kanlar yağarken,
Kim bilir kaç kez hiç var olmamış olmayı diledin.
Sessizliğin sesinde kayboldu ruhun.
Bazen hayatın sokak soytarısı oldun.
Bazen hiçliğe yenik düştü bedenin.
Gözlerin karanlık labirentlerde kayboldu,
Sözlerin boş duvarlarda susturuldu.
Çığlıklar kalbin içine bastırıldı.
Ne için? Hayat bir hiçse,
Bunlar da bir hiç.
Hiç yere yorma, o hiçlerle dolu beynini
Hiçleri umursama ama yine de unutma,
Bizler de birer hiçiz belki de…

Tuğçe AKDEMİR
Kelebekler Işığa Gider- sayfa 33


3 Kasım 2013 Pazar

Sonsuz Bir Umut

     "Bir kelebeğin boşluğa süzülüşüydü sonsuzluk ve yine bir kelebeğin ışığa gidişiydi umut. Işığa süzülen bir kelebekse sonsuz bir umuttu.
     Kelebek ve ışık arasındaydı en büyük aşk. Yanacağını bile bile ışığa gidebilmekti, ulaşamasa bile o uğurda ölmekti. Kelebek bazen sorardı kendine aşkı ışığa mıydı yoksa kalbindeki sonsuz umuda mı? Bir günlük ömrüne sonsuzluğu sığdırabilmek mi onu ışığa itmişti yoksa ışığı bulma isteği mi? Bunu bilmiyordu sadece uçuyordu işte. Ne de olsa uçmak bulunduğu karanlığa açtığı bir savaştı sonunda ölüm olsa bile.
      Kelebek bir an durdu. Ne yapıyordu, ışığa yaklaştıkça artan sıcaklığı hissetmiyor muydu? Düşündü. Elbette hissediyordu ama o, dönüp arkasına baktıktan sonra ışığa yöneldi ve uçmaya devam etti. Yansa bile karanlıkta tek başına sessizliğin sesini dinleyerek ölmekten daha iyiydi. En azından aydınlığın ona verdiği sıcakla yüreğinin odalarına dolan huzurla ölecekti. Hedefe varmanın, karanlığın şahını devirdiği o anın sevinciyle ölecekti. Hayat ona değil, o hayata mat diyecekti, sonsuzluğu yaşadığı o tek günde.”
                                                         
                                                                 Tuğçe AKDEMİR
                                                      Kelebekler Işığa Gider- sayfa 165