KAPLUMBAĞA KABUĞU
Kara bir buluttur sessizlik, ölümün yağmaya hazırlık yaptığı anlar gibidir. Yağışa kapılmadan bir yere sığınmayı umarsın. Bazen çatısı sızdıran bir barakaya sığınırsın ve ıslanırsın. Ölüm yavaşça işler bedenine. Sesin duvarlarda yankılanıp sana dönünceye kadar yalnız kalırsın. Ruhun, ölümün soğuk yüzüyle hiç olmadığı kadar yalnız ve bir o kadar da kalabalıktır. O anın yalnızlığı mı kucağıdır Tanrının? Ya o kalabalık, O da kanatları mıdır meleklerin? Cenneti midir kan çanağı olmuş gözlerin uykuya daldığı an?
Hangisi sahtedir, rüyalarında tattığın nice gülücüğün sıcaklığı mı yoksa uyandığında kalkmak için yere bastığın ayağına yayılan soğuk mu? Gerçek, neye göre gerçektir ya da sahte, kim dediği için sahtedir? Gerçeklik ve Gerçek dışılık sadece beyninin sana hükmetmesidir. Sen beynine hükmettiğinde bazen gerçekler bir hayal, hayaller ise bir yaşanmışlıktır. Kabuğuna çekilmiş bir kaplumbağanın korkusudur; dünyanın gerçekliğine, rüyaların ve düşlerin sahteliğine inanmak. Ya dünya yaşamı rüyaysa ve bir gün uyanırsan, bir gün kara bulutların yağmurları ıslatıp uyandırırsa seni bu rüyadan, o kaplumbağa çıkarırsa kafasını ve görürse sahte korkusunu...
Tuğçe AKDEMİR
07.06.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder